Makaleler Makale ve Araştırmalar Araştırmalar Dünyada ve Türkiye’de Toplumcu Sanat Eğilimleri-1
Makale Başlığı: Dünyada ve Türkiye’de Toplumcu Sanat Eğilimleri-1

Dünyada ve Türkiye’de Toplumcu Sanat Eğilimleri-1

Yazar: Zafer Kalfa • Eklenme Tarihi: 28.07.2006 • Görüntüleme: 4.891

Özet:
Gerçek şu ki;sanatına siyasi bir konuyu dahil etmekten kaçınan sanatçılar bu davranışlarını ‘sanatı siyasete alet etmeme’ ilkesi ile açıklarken büyük bir yanılgıya üstelik dayatılmış bir yanılgıya düşüyorlar.Elbette ‘alet etme’ sorunu endişeye değerdir ama ülkenin veya dünyanın politik bir sorununa el atmak, neden ille de kendini ya da sanatını kullandırtmak olarak görülür

Kelimeler:
Dünyada ve Türkiye'de Toplumcu Sanat Eğilimleri

DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE TOPLUMCU SANAT EĞİLİMLERİ-1(*)

Estetik nesne olarak sanat eserini biricik kılanın,onun yarar amacı güdülmeden şekillendirilmesi olduğu,estetik filozofların büyük çoğunluğunun paylaştığı bir görüştür.Fakat buradaki ‘yarar amaçlı’ ifadesi,sanatı zanaattan ayırmak için kullanılan ve nesnel ölçütlerle ele alınan bir ifadedir.Yani sanat eserinin bünyesinde barındırmaması gereken yarar amacı yalnızca nesnel bir ölçüttür.Örneğin;bir vazo,ne kadar güzel olursa olsun içine çiçeklerin konması için yapıldığından(üretildiğinden) bir sanat eseri değildir.Burada farkına varılması gereken ayrım,sanatın değil sanat eserinin,manevi yönden değil ama nesnel yönden yarar amacından uzak olması gerektiğidir.

O halde;sanatın insanların estetik duygularını okşamak dışında da amaçları,yararları olabilir,olmalıdır.Nedir bu yararlar?

Sanatın evrensel boyutta en önemli yararı,insanların toplumsal bir alan,bir konu üzerine tek tek ya da topluca düşünmelerini,muhakeme yapmalarını hattâ eleştiri üretmelerini sağlamaktır. Bu görüş neredeyse iki asırdan beri tartışılmakta olan ‘sanat,sanat içindir-sanat,toplum içindir’ tartışmasının bir kısır döngü halinde yeniden alevlenmesi gerektiği anlamına gelmez.Bu hususta irdelenmesi gereken,sanatçının duyarlılığıdır.Bu duyarlılık kapsamında ‘algı’ ve ‘ilgi’ alanları göz önüne alınmalıdır.Sanatçı,yaşamını sürdüğü ortamın ve insanların arasında kendini bu iki öğeden ne kadar soyutlamaya çalışsa da onlardan büyük ölçüde etkilenen bir insandır.Bu etkilenme hali yalnızca sanatçılar için değil her yaştan ve her alandan insan için geçerlidir.Sanatçının algı alanı geliştikçe ilgileri de artacak ve duyarlılığı ölçüsünde bu alanın içinde olup bitenlerle ilgilenecek belki de bir zaman sonra onları eserine taşıyacaktır.

Öyleyse;sanatçının toplumsal konulara eğilmesi ve politik eserler vererek ‘toplumcu sanatçı’ olması bir zorunluluk olarak görülmemelidir.Aslında bu,tamamen keyfi bir meseledir.İşte, sanatçının kapsayıcı büyüklüğünü ve sanatçı sorumluluğunun değerlerini sahiplenme erdemini belirleyecek olan da bu keyfiyet unsurudur.Acaba sanatçı,duyarlılığını ne kadar geliştirmiş...ilgilerini ne kadar artırmış...dünyası ne kadar büyük?

Gerçek şu ki;sanatına siyasi bir konuyu dahil etmekten kaçınan sanatçılar bu davranışlarını ‘sanatı siyasete alet etmeme’ ilkesi ile açıklarken büyük bir yanılgıya üstelik dayatılmış bir yanılgıya düşüyorlar.Elbette ‘alet etme’ sorunu endişeye değerdir ama ülkenin veya dünyanın politik bir sorununa el atmak, neden ille de kendini ya da sanatını kullandırtmak olarak görülür.Mesela;aşk,özlem,hüzün,sevinç gibi tinsel meseleler bu dünyadan da politika gibi aslında çok dar bir anlama hapsedilen savaş,kıtlık,adalet gibi içerikler başka bir dünyadan mı?Sanat için zorunlu bir konu yoktur.Öte yandan sanat için yasaklı konu da yoktur,olamaz.Sanatçının kendine has bir özelliği de duyduğu,gördüğü,okuduğu her olaydan etkilenmek olmalıdır.Oysa günümüzde sanatçılar - ki buna sanat öğrencileri de dahil-,ya bu tür toplumsal olaylardan,burunlarının ucunda yaşanan toplumsal çatışmalardan etkilenmeyecek kadar duyarsızlar ya da siyasi bir eser ürettiklerinde siyasetçi gibi görüneceklerinin korkusu ve baskısı ile özellikle yumuyorlar gözlerini.


Sanatçılar, çağdaşlık kavramı üzerinde önemle dururlar.Yalnız;burada ‘çağdaş’ olmak ifadesi ayrıntılı olarak incelenmelidir.Çağdaş olmak,çağ ile eş olmak,onun buyruklarına,getirdiği her değere uyum sağlamak anlamına geleceği için uygar bir insan için kabuledilemez bir olgudur.

Belki de az önce sözünü ettiğimiz türden sanatçılar, ‘çağdaş olmak tan öteye gidememiş ve belki de çağdaş olmak adına çağın dayattığı baskılara mağlup olup yine çağımızın en büyük hastalığına kapılmış ve başlarını kuma gömmüşlerdir.

Oysa;çağının sanatçısı olmak,yaşanılan yüzyıla muhalif olmayı da barındırır içinde.Resim sanatçısı Gauguin,yaşadığı ortamı,Paris’i o yüzyılın yarattığı mekanik ve ruhsuz biçimler yüzünden terk edip yerlilerle birlikte bir adada yaşamaya başlayarak aslında çağının sorunları ile ne kadar ilgili olduğunu göstermiştir.Elbette Gauguin’ in resimlerine bakan herkes ilk bakışta politik bir tavır göremez ama şu da unutulmamalıdır ki politik veya toplumsal...adına ne derseniz deyin...resimler yapmak ille de bu türden sembolleri,simgeleri,somut göstergeleri kullanmakla olmaz. Gauguin’ in 19.yüzyılda bile yerli insanları,adaları,ilkel yaşamı resmetmesi,yeteri kadar büyük bir tepki değil mi?

Gauguin örneğinden de anlaşılacağı gibi çağının,ülkesinin sorunları ile ilgilenmek sanatçı için bir zorunluluk değil ama kaçınılmaz olmalıdır.Yani sanatçı,ister istemez kendini bu alanın içinde bulmalıdır

*

Sanatçıların toplumsal konularla ilgilenmeleri,yaşadıkları ülkedeki sıcak ve rahatsız edici gelişmelerin hat safhaya ulaştıkları döneme rastlar.Belki de o döneme kadar tuvaline siyasal içerikli bir konuyu taşımayan,notalarını toplumsal konular doğrultusunda düzenlemeyen bir sanatçı,birden bire kanlı çatışmaları,ahlâk dayatmalarından doğan gerici hareketlenmeleri,yoksulluğu anlatmaya başlamıştır.

Bu sayede halkına ve ülkesine ‘yararlı’ olma amacı güden sanatçı,Decamps’ın deyimi ile “sanat yolu ile halkın ulusal telini titretme”gayretine girmiştir.

Sanat eserinin veya sanat eserini oluşturan öğelerin(renk,ses vb.)insanın ruhu üzerinde bırakacağı etki göz önüne alınarak üretilen eserler,farklı yöntemlerle halkın tamamına veya en azından geneline sunulur ve toplumsal bir muhalefet yaratılmaya çalışılır.Kültürel yozlaşmanın,siyasal ve tarihsel köhnemişliğin artık tümüyle etkili olduğu zamanlarda ise sanatçılar,öncelikle bir aydınlanma,aydınlatma hareketine öncülük ederler.Bu,salt halk adına girişilen bir mücadele değildir.Hiç kuşkusuz;aydınlanmış toplumlarda sanatın da göreceği itibar artar.

*

Bu kısa açıklamadan sonra konuyu belirginleştirmek için toplumsal meseleleri sanatının malzemesi yapan,politik iletiler taşıyan eserler üreten hattâ bunu bir savaşçı,bir militan gibi gerçekleştiren bazı sanatçılardan ve sanat olaylarından söz edelim.