Makale Başlığı: Görsel İmgeler

Görsel İmgeler

Yazar: I.A. Richards • Eklenme Tarihi: 24.03.2007 • Görüntüleme: 5.330

Özet:
Bundan sonra, imgelem’in, özellikle de görsel imgelemin şiirsel okumadaki yeriyle ilgili güçlükler gelmektedir. Bunlar kısmen bizim görselleştirme ve öteki duyulardan imge üretme yeteneğimizin son derece farklı oluşu gibi kaçınılmaz bir olgudan kaynaklanmaktadır.

Kelimeler:
makaleler, makale, I.A. Richards, Görsel İmgeler

Bundan sonra, imgelem’in, özellikle de görsel imgelemin şiirsel okumadaki yeriyle ilgili güçlükler gelmektedir. Bunlar kısmen bizim görselleştirme ve öteki duyulardan imge üretme yeteneğimizin son derece farklı oluşu gibi kaçınılmaz bir olgudan kaynaklanmaktadır.

Aynı zamanda, gözde bir imge tipi kadar, bir bütün olarak imgelemimizin de zihinsel yaşamlarımızdaki önemi, şaşılacak ölçüde değişiklik gösterir. Bazı zihinler imgeler olmaksızın hiçbir şey yapamaz, hiçbir yere varamaz; başkalarıysa her şeyi yapabilir, her yere gidebilir, imge kullanmaksızın her düşünce ve duygu durumuna ulaşabilir görünür.

Genellikle şairlerin (ama asla her zaman, bütün şairlerin değil) olağanüstü imgelem yetenekleri olduğu kuşkuludur; bazı okurlarsa okurken imgelemin yerini vurgulamaya, buna karşı dikkatli olmaya, hatta şiirin değerini kendilerinde uyandırdığı imgelerle ölçmeye yapı olarak uygundur. Ama imgeler düzensiz şeylerdir; bir zihinde uyanan canlı imgelerin, şiirin aynı dizesinin bir başkasında canlandırdığı eşit derecede canlı imgelerle benzerlik taşıması gerekir, ve her iki grup imgenin de şairin zihninde varolabilecek imgelerle herhangi bir ilişkisi olması gerekmez. Eleştirel yanılgıların belalı bir kaynağıdır bu.


İlgisiz Birliktelikler ve Genel Yanıtlar

Karşılaşabileceğimiz on önemli güçlüğün ilk ikisinden, doğru görüşün karşısındaki daha özel, daha az genel engeller grubuna geçiyoruz şimdi. Düzensiz imgeleme gelince (ister görsel imgelem isterse öteki duyulara ait imgelem olsun), hoşlandıkları ve yararlandıkları imgelem türleri bakımından son derece değişik insanlar olduğu kabul edildiğinde, Şiir X’a konusunda ve başka yerlerde söylenmiş olan şeylere eklenecek fazla şey yoktur. Bazı okurlara göre, okumalarında her türden imgelem haklı olarak son derece önemli bir rol oynar.

Fakat –görselleştirme ya da imge-üretme tipi dışında– aynı derecede iyi okurlar için imgelerin belirmemesi, belirse bile özel bir önem taşımaması, bunları şaşırtmamalıdır. Görselleştiricilere, şair imgelem yoluyla çalışır gibi görünebilir, fakat bu izlenim onların zihinsel yapılarının bir vergisidir, farklı yapıdaki insanların aynı sonuçlara ulaşmaları farklı yollardan olur.

Bununla birlikte, görselleştiriciler özel bir tehlikeye açıktır. Karşımızda beliren canlı ve kusursuz imgeler, özelliklerinin ve ayrıntılarının büyük kısmını şairin denetiminin tamamen dışındaki kaynaklara borçludur. Onların şiirin anlamının dokusunda önemli bir bağ olarak kullanılması ya da şiirin onlarla değerlendirilmesi çok tehlikeli bir yoldur.

Şiirin anlamı bizim için aslında kendi imgelememizde somutlaştığı ve gerçekte orada yansıdığı için, buna hakkımız vardır elbet. Birçok okurun kendi imgelemlerini, anlama götüren en duyarlı ve yararlı gösterge olarak bulabileceğini de yadsıyamam ben. Fakat şiirin değeri imgelemde değildir. Yanlışı daha kaba haliyle koyacak olursak: ‘güzel bir resim’ çağrıştıran bir şiir, sırf böyle olduğu için iyi bir şiir kabul edilemez.

Özellikle çoğu okurun imgeleminin ayrıntısı, olasılıkla, ilişkisiz olacak, ancak rastlantısal olarak şiirin anlamıyla ilişkili durumlara bağlı olacaktır; imgelemin genel karakteri ve onun verdiği duygu daha önemli olabilir. Böyle bir noktayı tartışırken çok uyanık olmak zorundayız, çünkü şiirin farklı okurların zihinlerindeki geniş yaşantı depolarının kâh birine kâh ötekine girdikçe dokunabileceği ilgili bağlantı lifleri herhangi bir dış gözlemcinin izleyemeyeceği kadar değişik, karmaşık ve gizlidir. Bu anlamda, herhangi bir şiirde bir okurun keşfedebileceğinden çok daha fazla şey vardır. Bir imgede, bir okura amaç dışı görünen bir nitelik bir başkası için temel olabilir. Deneyimlerini esas olarak gözleri yoluyla edinenler, imgelemlerindeki ince ayrıntılara haklı olarak aşırı önem verebilirler. Bununla birlikte, daha az duyarlı ve daha kaotik görselleştiricilerde imgelem, ilişkisizlik için sık rastlanan bir durumdur.

Görsel İmgeler

‘Görselleştirme’ terimine öyle bir eğretileme boyutu verilmektedir ki, çoğu kez ‘bir şeyi somut bir tarzda düşünmek’ anlamında kullanılmaktadır. Bizi, görsel ya da başka türden imgeler kullanmaksızın somut olarak düşünemeyeceğimiz varsayımına götürmedikçe, bir zararı da yoktur bunun.

Fakat aslında birçok kimsenin son derece özel ve somut biçimde düşünüp, görsel imgeleri hiç kullanmaması da mümkündür. Birçok kimse görsel imgelemi kullandığını düşünür, aslında, konuyu daha yakından incelediklerinde, olan şeyin, gözbebeklerinin hareketlerinin devinduyumsal (kinaesthetic) imgeleminden başka bir şey olmadığını keşfedeceklerdir. Fakat herhangi bir türden imgelem olmadan ya da en azından (bu nokta tartışmalıdır çünkü) düşünülen şeye yakından denk düşen herhangi bir imgelem olmadan da somut olarak düşünmek mümkündür (bu nokta tartışmalı değildir). Kullandığımız imgelem (eğer kullanıyorsak tabii) çok noksan, belirsiz ve tutarsız olabilir, buna karşılık düşüncemiz zengin, ayrıntılı ve tutarlı olabilir.1

Bu noktada karışıklık ve önyargı, en çok, zihinsel temsil için gerekli olan şeyle ilgili çok basit bir fikir yüzündendir. Var olmayan görüntü, ses vb. zihinlerimizde resmedilecekse, imgelerin gerekebileceğini düşünebiliriz (geleneksel olarak ruhbilimciler de böyle düşünmektedir); çünkü imgeler, yeteri kadar birbirine benzeyen görüntüler, sesler vb. onları temsil edecek tek şeydir. Fakat bu temsil ile benzerliği birbirine karıştırmaktır. a’nın A’yı temsil edebilmesi için a’nın A’ya benzemesi ya da A’nın kopyası olması hiçbir şekilde zorunlu değildir. a’nın, herhangi bir yoldan, A ile aynı etkiye sahip olması yeterlidir. Açıkça, a da A da burada, yüksek sesle okursak, bize aynı sesi çıkarttıracak etkiye sahiptir – başka ortak etkilere de sahiptir.

Özetle, sözcüklerin şeyleri temsil etme tarzıdır bu. Bir sözcüğün bir şeyi temsil edebilmesi için –inek sözcüğü bir ineği temsil eder– ineğe benzeyen bir inek imgesini anımsatması zorunlu değildir; gerçek bir inek algısının uyandırabileceği, oldukça çok sayıda duygu, kavram, davranış, eylem yönseme vb. grubunu harekete geçirmesi yeterlidir.2

Sözcükler genellikle, ne kadar uzak geçmişte olursa olsun, yerine kullanıldıkları şeye benzemez. Yine de, -yansıma biçiminde ve, belki de bundan daha önemli olarak, dil ve dudak hareketlerinde- benzerlik izleri farkedilebilir. Şiirde sözcüklerin etkilerinin bir kısmını, üzerlerinden fazla oynamamaya dikkat edersek, bu benzerliklere verebiliriz.

Çünkü sözcüklerin temsil ve uyarma gücü, temsil ettikleri şeye benzemekten çok benzememekten gelir. Bir sözcük, anlamı gibi olmadığı için asıl, aralarında çok büyük farklılıklar olan şeyleri temsil edebilir. O zaman bir imge (bir kopya olarak temsil edebildiği sürece) ancak birbirine benzeyen şeyleri temsil edebilir.

Öte yandan, bir sözcük son derece farklı şeyleri eşit derecede ve aynı zamanda temsil edebilir. Dolayısıyla, olağanüstü duygu bileşimleri ortaya çıkarabilir. Bir sözcük, çok sayıda farklı etkilerin karşılaşabileceği ya da birleşebileceği bir noktadır. Düzyazı tartışmalarda yarattığı tehlikelerin, dikkatsiz şiir okurlarını yanıltmasının nedeni de budur, fakat bir ustanın ellerinde kullanılınca o garip büyülü etkilerinin de nedeni budur. Bazı sözcük birleşimlerinin –kısmen tarih yoluyla, kısmen de yarattıkları belirsizliklerden gelen coşkusal etkilerin yan yana gelmesiyle– başka hiçbir şeyin zihinlerimizde yaratamayacağı ve sürdüremeyeceği bir gücü vardır.

Bu güçlere birtakım gizemler vermek, sözcüklerin ‘açıklanamaz’ gizeminden söz etmek ve onların anlam tarihleri ve çok eski geçmişleri üzerine romantik hayallere dalmak kolaydır. Ama bu güçlerin incelenebileceğinin, eleştirinin en gereksinim duyduğu şeyin, şiirselleşmeye daha az yüz verip daha ayrıntılı çözümleme ve araştırmaya girmek olduğunun farkedilmesi daha iyi bir yoldur.

(I.A. Richards, Practical Criticism – A Study of Literary Judgment, 1929)

İngilizceden çeviren: Mehmet H. Doğan


Notlar:
1—Bunun tersine dogmatik savlar vardır. ‘Şiir okurken ilk gereksinimlerden biri her resmi şairin sunduğu haliyle gözde canlandırmak ve açıkça görmek gerekir. Okur, şairin sözcüklerini görselleştirmeksizin (gözünde canlandırmaksızın) şairin yazarken düşündüğü şeyi asla gözünün önüne getiremez. Onun coşkusunu da tam anlamıyla paylaşamayacağı gibi.’ J.G. Jennings, Şiirde Eğretileme, s. 82. Burada yazarın isteği olağanüstü bir şey, şiiri bütün duyargalarımız açık okumalıyız, ama onun ruhbilim üzerine bilgisi yetersizdir.

2—En temel temsil (ya da anlam) duyusu, sanırım, bundan farklıdır; bununla birlikte, temsilin kopya kuramına karşı olan (aynı zamanda, örneğin, Wittgenstein’ın ilkesine de karşı) durumu yeterince gösterebilir. Yukarda anlatılan, kabaca, Mr. Bertrand Russell’ın temsil görüşüdür (1921). Zihnin Çözümlemesi, ss. 210, 244. Benim kendi görüşüm ise, bir sözcük bir şeyi, o şeye benzer etkilere sahip olmakla değil, nedenleri arasında o türden şeylere sahip olmakla temsil eder. Onun görüşü, kısaca, ‘nedensel etki’ anlamındaydı, benimkiyse nedensel köken anlamında. Bununla birlikte, Mr. Russell, Felsefenin Anahatları (1927) adlı yapıtında, her iki kuramı, etkin anlamla –bir sözcük çıkaran bir insanın anlamı– edilgin anlam –sözcüğü işiten insanın anlamı– arasındaki farkla bir araya getirir (s. 56). Mr. Ogden ile benim Anlamın Anlamı’nı yazarken edilgin anlamı gözden uzak tuttuğumuzu ileri sürer. Bunun bir yanlış anlama olduğunu sanıyorum, ama biz etkin anlamın, ikilinin daha temel olanı olduğunu düşünüyoruz; çünkü o, edilgin anlamda çok şeyi açıklar ve yine çünkü ona verilen önem dilin büyümesi ve gelişmesine daha çok ışık tutar. Ayrıca, Mr. Russell’ın bizim görüşümüzü özetleme tarzını da kabul edemiyoruz: “Bir sözcüğün ve anlamının aynı nedenlere sahip olduğu söyleniyor.” Tersine, bir anlamın, ‘neden’in pek alışık olmayan bir anlamında, sözcüğün nedeni olduğu söyleniyor (Bkz. Anlamın Anlamı, 2. basım, s. 55). İki açıklamanın uyuşmaz olması gerekmez. Fakat, farklı iki tür anlam ortaya koyarlar ve zaman zaman onların birbirinden ayrılması çok önemli olabilir.